BU EN ÜST BÖLÜMDEKİ BAZI REKLAMLAR - Sayfamızın üstündeki zaman zaman görüntülenen Windows Internet Explorer'in kendi Reklamıdır.- SİTEMİZ DIŞI BİR UYGULAMADIR.
   
 
  İSLAMDA KABİR ZİYARETİ VE ADABI




İslam’da kabir ziyareti ve adabı 

Kabir ziyareti, kabirlerin yapılış tarihi kadar eskidir. Yani yeryüzünde kabir yapımına başlanıldığından beri insanlar kabirleri çeşitli maksatlarla ziyaret etmektedirler. Kabirlere “ziyaret edilen yer” anlamında mezar isminin verilmesi de buraların insanlar tarafından çok ziyaret edildiğini göstermektedir.

İnsanlar, önceleri aralarından ayrılan, kabre koydukları sevdiklerini hatırlamak ve onlara faydalı olmak maksadıyla kabirleri ziyaret ederlerken, daha sonra bu ziyaretlere pek çok batıl ve hurafe şeyler karışmış, insanlar, şeytanın da yardımıyla gün gelmiş Allah’ı unutarak mezarlara tapar duruma gelmişlerdir. Zaman zaman başı darda kalanlar, kabirlere koşmuşlar, dertlerine deva aramışlar, bilhassa atalarının ve büyük şahsiyetlerin mezarlarını ziyaret ederek onlardan medet ummuşlardır. İşte bu türlü hareketler, insanları şirke ve puta tapıcılığa götürmüştür.

İslâm’ın geldiği dönemde de insanlar arasında bu türlü uygulamalar yaygın olduğundan Hz. Peygamber, İslâm’ın ilk yıllarında müminlere kabir ziyaretini yasaklamıştır. Ne zaman ki, tevhid inancı müslümanların kalbine iyice yerleşip, İslâm esaslarına bağlılık ve Allah’tan başkasından yardım istememe ve yalnız O’na ibadet etme prensibi bütün inananların kalbinde kökleşince, müminlere kabir ziyareti izni verilmiştir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.v), bu hususta, “Ben size kabirleri ziyaret etmeyi yasaklamıştım; artık ziyaret edebilirsiniz, çünkü bu, size ahireti hatırlatır.”(1) buyurmuştur.

Peygamberimizin bu emri dışında, bizzat kendisinin annesinin kabrini ziyaret ettiğine, Hz. Fatıma ve Hz. Aişe’nin kabir ziyaretlerine dair rivayetler vardır.(2)

İslâm dininde kabir ziyaret etmek, erkek ve kadınlara menduptur. Çünkü kabir ziyareti insanlara ahireti hatırlatır.



Kabir ziyaretinin

faydaları

a. Ziyaret eden kişi, ölümü ve ahireti hatırlar.

b. Dünya malı ve servetine tamahkarlığı önler.

c. Salih kişilerin kabirlerini ziyaret, ruhlara inşirah verir, yüce duyguların artmasını sağlar.

d. Duaların kabulüne vesile olur.

e. Ziyaretten haberdar olan ölülerimizle ünsiyet sağlamamızı sağlar.

f. Ölen yakın akrabalarımızın bu ziyaret vesilesiyle yapılan dualar ve niyazlardan istifade etmelerini sağlar.



Kabir ziyareti adabı

Günümüzde insanlar, dinimizin temel hidayet kaynağı olan Kitap ve Sünnet’ten uzaklaşmaları sonucu bir çok meselede olduğu gibi kabir ziyareti hususunda da bazı batıl ve hurafe davranışları sergiler hale gelmişlerdir.

Kabir ziyareti adabının insanlarımıza öğretilmesi ve bu ziyaretlerin sünnete uygun bir tarzda yapılması gerekmektedir. Dolayısıyla kabir ziyaretinin adabını, ziyaretçinin yapması gereken işler ve yapmaması gereken, yasak olan işler olmak üzere iki kısımda inceleyebiliriz:



Ziyaretçinin yapması

gerekenler

Bir kabre rastlayan veya ziyaret için mezarlığa giden kimse, önce oradaki ölülere selâm vermelidir. Kabirdekiler, dünya ölçülerine göre değerlendirdiğimiz zaman ölüdürler. Fakat gerçekte ise, onlar, berzah hayatı yaşamaktadırlar. Bu itibarla gelen ziyaretçilerden haberdar olup, verdiği selâmı alır, yapacağı duadan istifade ederler.(3)

Süleyman b. Büreyde’nin babasından rivayet ettiği bir haberde Rasulullah’ın ashabına, kabristana vardıklarında şöyle demelerini öğrettiği bildirilmektedir:

“Selâm müminler ve müslümanlar yurdunun sakinlerine! İnşallah biz de yakında size katılacağız. Allah’tan size ve bize afiyet vermesini dilerim.”(4)

İbn Abbas da, Rasulullah’ın Medine mezarlığına uğrayıp yüzünü mezarlara dönerek şöyle dediğini haber vermektedir:

“Allah’ın selâmı üzerinize olsun ey kabristan ahâlisi. Allah, sizi de, bizi de affetsin. Siz önden gidenlersiniz, biz de ardınızdan geleceğiz (sizi takip edeceğiz.)”(5)

Bütün bu hadisler, kabristana giden kimsenin ilk olarak oradakilere selâm verip, dua etmesi gerektiğini bizlere göstermektedir.

Nitekim Rasulullah ve ashabı böyle yaparlardı. İbn Abbas’dan rivayet edilen haberden de anlaşılacağı üzere, gerek selâm verirken ve gerekse ölülere dua ederken, yüzlerini mezara doğru çevirirlerdi. Hatta bu esnada dua ve selâmı müteakip, kabirleri çiğnemeden ve üzerine oturmadan, bir miktar ziyaret edilen mezarın yanında oturmak da tavsiye edilmiştir. Çünkü böylece kabirdeki mümin, gelen mümin kardeşiyle, yalnızlığını gidermek isteyecek ve sevinecektir.(6)

Peygamber Efendimiz zamanında kabirler bu şekilde ziyaret edilir, ölüye selâm verilip yine ölü ve diriler için dua edilirdi. Ziyaretçilerin gayesi, ölülerin affına vesile olmak ve onlardan ibret almaktı. O devirde herhangi bir kabrin yanına, bilhassa kendisi için dua etmek üzere, kimse varmazdı.

Ziyaret esnasında yapılması yasak olanlar

Peygamberimizin kabir ziyaretçilerine yasakladığı ve yapmamalarını istediği fiilleri şöyle sıralayabiliriz:(7)

a. Kabristanda böbürlenerek, çalımlı çalımlı yürünmez.

b. Ziyaret esnasında kabirler çiğnenmez.

c. Kabirler üzerine veya arasına küçük abdest bozulmaz.

d. Kabirler üzerine oturmak ve kabirlere dayanmak da yasaktır.

e. Kabir yanında uyumak mekruhtur.

f. Kabristandaki yaş ot ve ağaçları kesmek de mekruhtur.

g. Kabir yanında kurban kesmek veya hayvan boğazlamak.

h. Kabre karşı namaz kılmak ve kabir başında saç baş yolarak ağlayıp sızlamak yasaktır.

i. Kabri el ile selâmlamak, dokunmak, öpmek yahut örtü ve duvarlarına dokunup öpmek.

j. Kabir etrafında Kabe’yi tavaf eder gibi dönmek.

k. Mezar üzerinde veya yanında mum, kandil yakmak.

l. Kabirlerin etrafındaki ağaç ve taşlara mendil veya bez bağlamak.

Netice olarak diyebiliriz ki, İslâm’da hurafelerin çok yaygınlaştığı alanlardan biri de kabir ziyaretidir. Bu konudaki hurafelerden ancak, Hz. Peygamber’in gerçek sünnetini öğrenip uygulayarak kurtulabiliriz. Çünkü Hz. Muhammed (s.a.v), biz müslümanlara en güzel örnek ve rehberdir.



* Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi,
msoysaldi@hotmail.com

(1) Müslim, Cenâiz, 106; Tirmizî, Cenâiz, 60.

(2) Buhârî, Kitabu’l-Cenâiz, 151; Şevkânî, Neylü’l-Evtâr, IV, 117-120.

(3) Toprak, Süleyman, Ölümden Sonraki Hayat (Kabir Hayatı), Esra Yay., Konya 1994, s.440.

(4) Müslim, Cenâiz, 35; İbn Mâce, Cenâiz, 36.

(5) Tirmizî, Cenâiz, 59.

(6) Toprak, age., s. 443.

(7) Daha geniş bilgi için bkz., Toprak, age., s. 446-449, 466-482.

ilkadim

www.ahmetayvaz.tr.gg > OĞUZ SOYU-ÜÇOKLAR KOLU-GÖKHAN BOYUNUN TÜRKÇÜ TURANCI TÜRKMEN ÇEPNİ AYVAZ OTAĞI > www.ayvazahmet.tr.gg
 
TÜRK-İSLÂM ÜLKÜSÜ; Varlık olan Türklük ile, değer olan İslâmın bir birine vuslatıdır, kaynaşarak et ile tırnak misâli oluşlarıdır. Varlık ifade eden Türk`lüğün , değer olan İslâma muhabbetidir
* * *
OĞUL! Eşref-i mâhlük olduğunun şuurundan hareketle, Cenab-ı Hakk`ın nizamını yeryüzünde hakim kılmak gibi yüce bir idealin gerçekleşebilmesi uğruna,bin yıldır İ`LA-YI KELİMETULLAH ÇİZGİSİNDE, maddi ve manevi bütün imkânlarını seferber eden YÜCE TÜRK MİLLETİNİN şerefli bir ferdi olduğunu unutma!
Üstad ORHAN KILIÇOĞLU

* * *
ARVASİ HOCA`NIN FİKİR VE ESERLERİNDEN FAYDALANMAK, O`NU REHBER EDİNMEK HER TÜRK GENCİNİN ÖNCELİKLİ HEDEFİ OLMALIDIR.
Son yıllarda ihmal edilen ülkücü gençlik en Kısa zamanda yeni bir hamle yeni bir şevk ve aşkla; ZİYÂ GÖKALP, ATATÜRK, A.TÜRKEŞ, NİHAL ATSIZ, S. AHMED ARVASİ, NECDET SEVİNÇ`İN fikir ve görüşlerinin karıldığı harmanlardan beslenerek gelişip, olgunlaşıp, kamilleşerek, GÖNLÜNDE TÜRKLÜK ÜLKÜSÜ, DİLİN DE TURAN TÜRKÜSÜYLE YENİDEN BİR ERGENEKON DESTANI YAZMAYI İMANININ RÜKNÜ BELLEMELİDİR…

Üstad ORHAN KILIÇOĞLU
Facebook beğen
 
NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!!! ATATÜRK
 
ALPARSLAN TÜRKEŞ SÖZLERİ
Başbuğ Alparslan Türkeş in özlü sözleri, Ülkücülük , Türk Dünyası ve İslamiyet hakkındaki özlü sözlerini okuyabilirsiniz...
*********************
İdealler yıldızlar gibidir.
Onlara belki ulaşamazsınız ama bakarak yönünüzü tayin edebilirsiniz..

Zafer, asla mahvolduklarını zannedenler
tarafından kazanılamaz.

Dalından kopan yaprağın akibetini rüzgâr tayin eder...

Ahlâkçılık anlayışımız, Türk Ahlâkı ve Müslümanlık inancından meydana gelmiştir.

Başarı için muntazam plânlı çalışma yapmak lâzımdır. Son nefesimizi verinceye kadar çalışacağız.

Bir fikre, bir ideolojiye, kendisinden daha üstün bir fikirle karşı çıkılır. Karşı fikir kaba kuvvetle ezilemez

Biz aziz milletimize müreffah, kuvetli ve büyük bir Türkiye taahhüt ediyoruz; kendimizi millete adıyoruz.Ve Türklük yoluna başlarımızı koyuyoruz.

Bölünme kabul etmez, kutsal bir bütün halinde Büyük Türkiye'yi yeniden inşa edeceğiz...

Cesaret, yüreklilik, atılganlık olmayan hiçbir dâva başarıya ulaşamaz.

Davalarımızın çözümü kendimize dönmek, sarsılmaz bir birlik halinde el ele vermek ve geceli gündüzlü çalışmaya girişmekle mümkündür.

Emirlere mutlak itaat lâzımdır. Laubali, gevşek, disiplinsiz, metotsuz kimselerle dâvamız yürümez. Her şeyde örnek olmak lâzımdır.

Fikir, iman, ülkü aşkı ... İnsanları güçlü yapan bunlardır.

Hepiniz birer Türk Bayrağısınız. Bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin yere düşürmeyin.


İnsanlık âleminin en şerefli bir ailesi Türk Milletidir. Dokuz Işık demek, Türk Ülküsü demektir.

İslamiyet'i ele alıp Türklüğü inkâr etmek ihanettir. Bunun tersi de aynı derecede gaflet ve ihanettir.

Kendinizi küçük görmeyiniz. Sizler büyük kuvvetsiniz. Vazifenizi hiçbir zaman unutmayınız. Kuvvet birliktir. Dâvamızın geleceği birliktedir. Birlik, beraberlik içinde olmaktır.

Komünist sistemlerde halkın esaret altında oluşunun sebebi bir mülk sahibi olamamasıdır. Hürriyetin tek garantisi mülkiyettir.

Milletler arasındaki mücadele şuurundan mahrum olan toplumlar başkasının boyunduruğu altına düşerler.

Milletler yabancı kuvvetlerin orduları ve diğer maddi güçleri tarafından yok edilmeden önce, manevi ve fikir güçleri tarafından esaret atına alınırlar. Böyle bir toplumun esir ve yok olması kesin hale gelir.

Millî kalkınmamızı gerçekleştirmek, her Türk ferdini hür yapabilmek için Türk Milletini yeniden kurmak zorundayız. Vatandaşlarımız arasında parti, mezhep, ırk ve bölge farkı gözetmeksizin karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan bağlar dokuyacağız.

Mücadelemiz her ne pahasına olursa olsun, siyasi kazanç mücadelesi değil, ahlâk ve fazilet mücadelesidir. Bu mücadelenin karakteri yıkıcı değil, yapıcı olmaktır. Bu şerefli mücadeleye Türk milletini davet ederim.

Toprak bütünlüğümüzü devletimizin ve milletimizin bölünmezliğini hedef alan hainlere karşı Türk Milleti olarak ayağa kalkmalıyız.

Türk aydınları için Batı'nın sığınması olmak bir ideal olarak benimsenmiştir. Milletimiz için bundan korkunç felaket düşünülemez."

Türk Devletinin yenilmez, zinde hayat gücü ve Türk Milletinin teminatı ve istikbali gençliktir.

Türk milliyetçiliği meşru savunma, yüksek insanlık duyguları ve Türk Milletinin kendi tabii haklarının savunulması, korunması duygusu ve iradesinin, şuurunun bir ifadesidir.

Türk töresi, Türk ülküsünün ayrılmaz parçasıdır.

Türk töresinin bir diğer şartı da haddini bilmektir. Haddim bilmek... Ne kendinizi dev aynasında göreceksiniz. Herkese yukarıdan bakacaksınız, ne de kendinizi aşağıdan göreceksiniz, aşağıdan bakacaksınız.

Türk Töresinin bir şartı da yüksek vazife duygusudur. Vazifeyi her ne pahasına olursa olsun yapmaktır. Diğer bir şart, toplum uğrunda her çeşit fedakârlığı yapmaktır. Millete hizmet yolunda şahsi menfaatlerden, şahsi zevklerden feragattir. Vazgeçmektir. Kişiler kendilerini millet için feda ederler. Türk Milleti'nin büyüklüğü böyle yükselecektir. Onu sizler yaşatacak, sizler yükselteceksiniz. Türk Töresinin en önemli bir gereği de sır saklamaktır. Sır saklamak...

Türkçüler Günü olan 3 Mayıs (1944) büsbütün ayrı bir düşüncenin sonucudur. İç düşman olan, kılık değiştirerek milletin içine giren ve hükümetin gafletinden yararlanan komünizme karşı Türkçü gençlerin bir uyarma yürüyüşüdür.

Türkiye'nin yükselişi ithal fikirle olmaz. Hiç bir yabancı, Türkün menfaatlerini Türk Milletinin kendisi kadar düşünemez.

TÜRKLÜK bedenimiz, İslamiyet ruhumuzdur. Ruhsuz beden ceset olur.

Türkün en önemli vasfı teşkilâtçılığıdır.

Ülkücüler, insanlık âlemi içinde ne uşak olmayı, ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyen şerefli bir bayrağın taşıyıcısıdır.

Ülküsüz insan çamurdan farkı olmayan bir varlıktır.

Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ
Millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek geliştirmek millî ülkümüzdür. ATATÜRK
 
"BİR KIZ ÖĞRENCİYİ BAŞINI ÖRTTÜĞÜ İÇİN TAHSİL HAKKINDA MAHRUM ETMEK İSTİKLAL SAVAŞI BAŞLARINDA VE MARAŞ'TA , DÜŞMANLAR TARAFINDAN BAŞÖRTÜSÜ ÇEKİLİP DÜŞÜRÜLDÜĞÜ İÇİN BAŞLAYAN MİLLİ ŞAHLANIŞIN RUHUNA TÜKÜRMEKTİR."
NECİP FAZIL KISAKÜREK
* * *

Zafer ülkü kaynağının çeşmesidir,
Zafer gönüllerin birleşmesidir.
Gönülleri birleşenler, selam sizlere,
Uzaktan dertleşenler, selam sizlere.

Yüzde yüz Türk olduğun gün cihan senindir...
H.Nihal Atsız
Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça, daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır. ATATÜRK
 
Deme bana Kayı, Oğuz, İlhanlı,
Türküm; Bu ad her ünvandan üstündür.
Yoktur Azer, Kırgız, Özbek, Kazanlı,
Türk Milleti bir bölünmez bütündür.
Ziya Gökâlp
Başarılarda gururu yenmek, felâketlerde ümitsizliğe karşı gelmek lâzımdır. ATATÜRK
 
Ve tarih bir gün, acz içinde kıvrana kıvrana şehadete susamış bir ülkücüden daha müthiş bir silahın keşfedilemediğini yazmak zorunda kalacaktır...

S.Ahmet Arvasi

BU DAVA ÖZÜDÜR İSLAMİYET'İN
BU DAVA GÜNEŞİ, MAZLUM MİLLETİN,
BU DAVA, HERŞEYDEN, HERŞEYDEN ÇETİN,
BU YOLDA DERT, HÜZÜN, GURBET BİZİMDİR.
S.Ahmet Arvasi

16 yaşında ilk şiirlerden biri olan `Ne Gam`, iyi bir başlangıç

Ne gam, varsın dizlerim koşa koşa yorulsun,
Saadetin, dâvanın, gerçek aşkın peşinde...
Boş hayaller kül olup rüzgârlarda savrulsun,
Yaban gülleri gibi solsun çöl güneşinde.
S.Ahmet Arvasi

Henüz 17 yaşındaki bir delikanlının `Özleyiş` şiiri, ecdadına âşık bir delikanlının eski muhteşem çağlara olan hasretini dile getiriyor:

Tuna neden köpürmüş, Kırım neden inliyor?
Nerde parlayan kılıç, nerde o akıncı ced?
Şimdi Hazar uzaktan feryadımı dinliyor,
Ayrıldı mı Kafkaslar yurdumdan ilelebed?
Kıbrıs`ın ayrılışı derd oldu içimizde,
Barbaros`un sesini kaybettik Akdeniz`de,
Adalar yabancı da, dinmez derleri bizde,
Balkan`ımız vatandan ayrıldı mı nihayet?
S.Ahmet Arvasi
 
SON BİR (1) YILIN TOPLAMI 107135 ziyaretçi kişi burdaydı!
Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir. CÜZ:21 // AHZÂB SÜRESİ: 33 / 23.ÂYET Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol