BU EN ÜST BÖLÜMDEKİ BAZI REKLAMLAR - Sayfamızın üstündeki zaman zaman görüntülenen Windows Internet Explorer'in kendi Reklamıdır.- SİTEMİZ DIŞI BİR UYGULAMADIR.
   
 
  BÜLENT ECEVİT ve KIBRIS HAREKATI


MÜDERRİS MUSTAFA EFENDİ’NİN TORUNU 28 Mayıs 1925 gününün ilk saatlerinde Beşiktaş’ın Valideçeşme semtindeki Pembe Köşk’te Fahri-Nazlı Ecevit çiftinin dünyaya gelen erkek çocuğuna Bülent ismi verildi. Babası Kastamonulu, annesi ise İstanbulluydu. Ecevit soyadı, Kastamonu yöresindeki bir bucağın isminden esinlenilerek alınmıştı. Hem anne babası hem de dedeleri Osmanlı ve Cumhuriyet’in “seçkin” üyeleriydi. Baba Prof. Fahri Ecevit Cumhuriyet’in ilk yüksek öğretim kadrosundan, sonraları milletvekili; anne Nazlı Ecevit de sanatçı ve ressamdı. Dedesi ise Osmanlı ulemasından müderris Mustafa Efendi’ydi. Diğer dedesi ise Alay Kumandanı Mehmet Emin Bey’di. Babası Fahri Ecevit, Ankara Hukuk Fakültesi adli tıp profesörüydü. Fahri Ecevit 1943’ten beri CHP Kastamonu Milletvekili olarak Meclis’te görev yapıyordu...
“EDEBİYATÇI OLMAK İSTİYORUM” Ecevit Robert Kolej’in edebiyat kolundan mezundu. Annesi Nazlı Hanım, mimar ya da mühendis olmasını isterken babası, edebiyat kolundan mezuniyeti sebebiyle Ankara Hukuk Fakültesi’ne yazılmasını istedi. “Edebiyatçı olmak istiyorum.” diyen genç Bülent’in bu görüşü etkili olmadı. Ancak Hukuk Fakültesi’nde yalnızca üç ay dayanabildi. Israrın fayda sağlamayacağını gören anne ve baba Ecevitler onu serbest bıraktılar. Ecevit, Basın Yayın Genel Müdürlüğü’ne tercüman olarak girdi. Ertesi yıl Dil Tarih Coğrafya Fakültesi İngiliz Filolojisi bölümüne kayıt yaptırdı ve ikinci sınıftan başladı. Ancak Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’ndeki öğrenimini de yarıda bıraktı. Bu sıralarda Doğu mistisizmine ve Hint felsefesine büyük ilgi duyuyordu, en büyük tutkusu da şiir yazmaktı. Doğu mistisizmi ile Batı rasyonalizmi arasında bir bocalama devresi yaşıyordu. Klasik Batı müziği dinleyen ve Türk halk müziğine hayranlık duyan Ecevit, Basın Yayın Genel Müdürlüğü tarafından Türkiye’nin Londra Büyükelçiliği Basın Ataşeliği’ne kâtip olarak gönderildi...
 Ecevit’in 26 Ocak 1974’te.... 5 Ocak 1978’de ....18 Nisan 1998’de  başbakanlık yaptı... 
 

 GATA’da 18 Mayıs 2006’dan bu yana tedavi gören eski Başbakan Bülent Ecevit, 05 Kasım 2006 günü saat 22.40’da hayata veda etti. 28 Mayıs 1925’te İstanbul’da doğan Bülent Ecevit 81 yaşındaydı. Ecevit’in solunum yetmezliği nedeniyle hayatını kaybettiği açıklandı. Ecevit’in vefatı ilk kez özel Doktoru Mücahit Pehlivan tarafından kamuoyuna duyurulurken, GATA’dan yapılan açıklamada eski başbakanın solunum yetmezliği nedeniyle hayatını kaybettiği bildirildi.ALLAH(CC) RAHMET ETSİN


KIBRIS HAREKATI

Bülent ECEVİT ve KIBRIS Harekâtı

 

Kıbrıs Harekâtı (Atilla Harekâtı) olarak da bilinir. Türkiye'de Kıbrıs Barış Harekâtı olarak da anılır), 20 Temmuz 1974 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Zürih ve Londra Antlaşması'nın III. maddesine istinaden gerçekleştirdiği askerî harekâtın adıdır.

1571'de Osmanlı yönetiminde Kıbrıs'ta yer aldı. Daha önce Ada’da Venedikliler egemendiler. Osmanlı yönetimi, Venedikliler’in elindeki mülkü Rum Ortodoks Kilisesi’ne aktardı. Kiliseye geniş yetkiler verdi. Böylece Rum kilisesine ve toplumuna güç geldi. Giderek bu güç Türkiye’den gelip yerleşen Türkler’e karşı kullanılacaktı.

1878’de Rusya karşısında zor durumda kalan Osmanlı, Kıbrıs’ın yönetimini geçici olarak Birleşik Krallık’a verdi. I. Dünya Savaşı’nda da Birleşik Krallık, Kıbrıs’a el koydu.

Kıbrıs adası resmen 1924' de Türkiye'nin kuruluş anlaşmaları olan Lozan antlaşmasında Büyük Britanya toprağı olmuştur. Türkiye o günün şartları gereği Kıbrıs adasının üstündeki Britanya egemenliğini resmen kabul edip altına imza atmıştır.

1950’lerin sonlarında bağımsızlık hareketi başladı ve uluslararası anlaşmalara dayanan bir Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. Fakat Rumlar böyle bir Ortak Devlet’e razı olmadılar. Kıbrıs’ın tüm yönetimine kendileri el koyma yoluna gittiler; anlaşmaları, uluslararası anlaşmaları ve anayasayı çiğneyerek Türkler’e saldırılarda bulunmış ve 1963 yılında Kıbrıslı Türklerin yönetimden çekilmesi ile fiilen Kıbrıs Cumhuriyeti yıkıldı. Fakat günümüzde hukuki olarak varlığını sürdürmektedir

Birinci harekât

5 Temmuz 1974'te Türkiye, Yunanistan ve İngiltere dışişleri bakanları I. Cenevre Konferansı çalışmalarına başladı. 30 Temmuz'da sona eren konferansta Türk tarafının istekleri doğrultusunda: 'Ada'da bir güvenlik bölgesinin kurulması, Rum ve Yunan işgalindeki Türk bölgelerin derhal boşaltılması, esir durumda olan asker ve sivillerin mübâdele edilmeleri veya serbest bırakılmaları, barışın sağlanması ile birlikte anayasaya uygun bir hükûmetin yeniden kurulmasının temini, Kıbrıs Cumhuriyeti'nde Kıbrıs Türk Toplumu ile Kıbrıs Rum Toplumu olmak üzere iki otonom idarenin mevcûdiyeti' kabul ve ilan edildi.

Başbakan Bülent Ecevit, adada gelişmelerin kötüye gitmesi sebebi ile diplomatik görüşmeler yapmak üzere Londra'ya gitti. Acil olarak toplanan TBMM, Hükümete genel savaş açma yetkisi verdi. 14 ilde sıkıyönetim ilan edildi.

20 Temmuz 1974 sabahı uçakların bombardımanından sonra Türk ordusu 6:15'ten itibaren havadan indirme ve denizden çıkarma başladı. Denizden çıkarma Karaoğlanoğlu plajına yapılmıştır. Rumlar, Türkiye'nin 1963 ve 1967'deki gibi adaya müdahale edemeyeceğini düşünmüş bu yüzden ilk başta etkili müdahale edememişlerdir. Ancak akşama doğru karşı harekata başlamışlardır.

Bu karar, İngiltere ve Yunanistan Büyükelçilerine bildirildiği gibi Ankara'da bulunan ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Sisco'ya da iletildi. Pakistan, Afganistan ve İran Türkiye'ye yardım sözü verdi. Libya Devlet Başkanı Kaddafi ihtiyaç duyulan tüm askerî mühimmatların kullanılabileceğini bildirdi. Bunun yanında Suudi Arabistan da 1.5 milyar dolarlık petrol ile 1 milyar dolar nakit para hibe etmiştir.

Türk kuvvetleri 22 Temmuz'da Girne'yi ele geçirdi. Türk paraşütçüleri Kıbrıs Cumhuriyeti'nin başkenti Lefkoşa'nın Türk kesimine indi. Yunan birliklerinin Ada’da garantör olarak bulunan Türk birliğine saldırması ise, çarpışmaların Ada geneline yayılmasına neden oldu. 22 Temmuz akşamı Türkiye, BM Güvenlik Konseyi'nin ateşkes kararını kabul etti. Türk müdâhalesi sonucu Yunanistan'daki cunta idaresi ve Kıbrıs Cumhuriyeti'ndeki Nikos Sampson Hükûmeti de yıkılmıştır.
İkinci harekât:

 Parola "Ayşe Tatile Çıksın"

Ancak 8 Ağustos'ta II. Cenevre Konferansı'nın yapılmakta olduğu zamanda Türklerin 'iyi niyet jesti' olarak Limasol ve Larnaka civarında bir miktar köyü boşaltmış olmalarına rağmen, Millî Muhâfız Alayı ve EOKA-B işgal ettikleri yerleri tahliye etmedikleri gibi ellerindeki esirleri de serbest bırakmamışlardır.

Cenevre konferansına katılan Dışileri Bakanı Turan Güneş anlaşmanın mümkün olmadığı anlamına gelen Ayşe Tatile Çıksın" parolasını Başbakan Bülent Ecevit'e bildirmiştir. 'Ayşe' Turan Güneş'in kızı (sonraki Ayşe Güneş-Ayata)'nın adıdır.

Bunun üzerine 13 Ağustos'ta Türk birlikleri tekrar ilerlemeye başlamış ve 16 Ağustos'ta Lefke ve Magosa'nın kurtarılmasıyla sona eren üç günlük II. Harekatı'nı gerçekleştirdi.

Harekât neticesinde bir taraftan Magosa'ya diğer taraftan Lefke'ye varılarak Türk tarafının sınırları çizildi. İki harekatta toplam 498 Türk askeri, 70 Kıbrıslı Mücahit ve 270 Kıbrıs Türk'ü hayatını kaybetti.
ALLAH(CC) RAHMET ETSİN

 



 
www.ahmetayvaz.tr.gg > OĞUZ SOYU-ÜÇOKLAR KOLU-GÖKHAN BOYUNUN TÜRKÇÜ TURANCI TÜRKMEN ÇEPNİ AYVAZ OTAĞI > www.ayvazahmet.tr.gg
 
TÜRK-İSLÂM ÜLKÜSÜ; Varlık olan Türklük ile, değer olan İslâmın bir birine vuslatıdır, kaynaşarak et ile tırnak misâli oluşlarıdır. Varlık ifade eden Türk`lüğün , değer olan İslâma muhabbetidir
* * *
OĞUL! Eşref-i mâhlük olduğunun şuurundan hareketle, Cenab-ı Hakk`ın nizamını yeryüzünde hakim kılmak gibi yüce bir idealin gerçekleşebilmesi uğruna,bin yıldır İ`LA-YI KELİMETULLAH ÇİZGİSİNDE, maddi ve manevi bütün imkânlarını seferber eden YÜCE TÜRK MİLLETİNİN şerefli bir ferdi olduğunu unutma!
Üstad ORHAN KILIÇOĞLU

* * *
ARVASİ HOCA`NIN FİKİR VE ESERLERİNDEN FAYDALANMAK, O`NU REHBER EDİNMEK HER TÜRK GENCİNİN ÖNCELİKLİ HEDEFİ OLMALIDIR.
Son yıllarda ihmal edilen ülkücü gençlik en Kısa zamanda yeni bir hamle yeni bir şevk ve aşkla; ZİYÂ GÖKALP, ATATÜRK, A.TÜRKEŞ, NİHAL ATSIZ, S. AHMED ARVASİ, NECDET SEVİNÇ`İN fikir ve görüşlerinin karıldığı harmanlardan beslenerek gelişip, olgunlaşıp, kamilleşerek, GÖNLÜNDE TÜRKLÜK ÜLKÜSÜ, DİLİN DE TURAN TÜRKÜSÜYLE YENİDEN BİR ERGENEKON DESTANI YAZMAYI İMANININ RÜKNÜ BELLEMELİDİR…

Üstad ORHAN KILIÇOĞLU
Facebook beğen
 
NE MUTLU TÜRK'ÜM DİYENE!!! ATATÜRK
 
ALPARSLAN TÜRKEŞ SÖZLERİ
Başbuğ Alparslan Türkeş in özlü sözleri, Ülkücülük , Türk Dünyası ve İslamiyet hakkındaki özlü sözlerini okuyabilirsiniz...
*********************
İdealler yıldızlar gibidir.
Onlara belki ulaşamazsınız ama bakarak yönünüzü tayin edebilirsiniz..

Zafer, asla mahvolduklarını zannedenler
tarafından kazanılamaz.

Dalından kopan yaprağın akibetini rüzgâr tayin eder...

Ahlâkçılık anlayışımız, Türk Ahlâkı ve Müslümanlık inancından meydana gelmiştir.

Başarı için muntazam plânlı çalışma yapmak lâzımdır. Son nefesimizi verinceye kadar çalışacağız.

Bir fikre, bir ideolojiye, kendisinden daha üstün bir fikirle karşı çıkılır. Karşı fikir kaba kuvvetle ezilemez

Biz aziz milletimize müreffah, kuvetli ve büyük bir Türkiye taahhüt ediyoruz; kendimizi millete adıyoruz.Ve Türklük yoluna başlarımızı koyuyoruz.

Bölünme kabul etmez, kutsal bir bütün halinde Büyük Türkiye'yi yeniden inşa edeceğiz...

Cesaret, yüreklilik, atılganlık olmayan hiçbir dâva başarıya ulaşamaz.

Davalarımızın çözümü kendimize dönmek, sarsılmaz bir birlik halinde el ele vermek ve geceli gündüzlü çalışmaya girişmekle mümkündür.

Emirlere mutlak itaat lâzımdır. Laubali, gevşek, disiplinsiz, metotsuz kimselerle dâvamız yürümez. Her şeyde örnek olmak lâzımdır.

Fikir, iman, ülkü aşkı ... İnsanları güçlü yapan bunlardır.

Hepiniz birer Türk Bayrağısınız. Bayrağı lekelemeyin, kirletmeyin yere düşürmeyin.


İnsanlık âleminin en şerefli bir ailesi Türk Milletidir. Dokuz Işık demek, Türk Ülküsü demektir.

İslamiyet'i ele alıp Türklüğü inkâr etmek ihanettir. Bunun tersi de aynı derecede gaflet ve ihanettir.

Kendinizi küçük görmeyiniz. Sizler büyük kuvvetsiniz. Vazifenizi hiçbir zaman unutmayınız. Kuvvet birliktir. Dâvamızın geleceği birliktedir. Birlik, beraberlik içinde olmaktır.

Komünist sistemlerde halkın esaret altında oluşunun sebebi bir mülk sahibi olamamasıdır. Hürriyetin tek garantisi mülkiyettir.

Milletler arasındaki mücadele şuurundan mahrum olan toplumlar başkasının boyunduruğu altına düşerler.

Milletler yabancı kuvvetlerin orduları ve diğer maddi güçleri tarafından yok edilmeden önce, manevi ve fikir güçleri tarafından esaret atına alınırlar. Böyle bir toplumun esir ve yok olması kesin hale gelir.

Millî kalkınmamızı gerçekleştirmek, her Türk ferdini hür yapabilmek için Türk Milletini yeniden kurmak zorundayız. Vatandaşlarımız arasında parti, mezhep, ırk ve bölge farkı gözetmeksizin karşılıklı sevgi ve saygıya dayanan bağlar dokuyacağız.

Mücadelemiz her ne pahasına olursa olsun, siyasi kazanç mücadelesi değil, ahlâk ve fazilet mücadelesidir. Bu mücadelenin karakteri yıkıcı değil, yapıcı olmaktır. Bu şerefli mücadeleye Türk milletini davet ederim.

Toprak bütünlüğümüzü devletimizin ve milletimizin bölünmezliğini hedef alan hainlere karşı Türk Milleti olarak ayağa kalkmalıyız.

Türk aydınları için Batı'nın sığınması olmak bir ideal olarak benimsenmiştir. Milletimiz için bundan korkunç felaket düşünülemez."

Türk Devletinin yenilmez, zinde hayat gücü ve Türk Milletinin teminatı ve istikbali gençliktir.

Türk milliyetçiliği meşru savunma, yüksek insanlık duyguları ve Türk Milletinin kendi tabii haklarının savunulması, korunması duygusu ve iradesinin, şuurunun bir ifadesidir.

Türk töresi, Türk ülküsünün ayrılmaz parçasıdır.

Türk töresinin bir diğer şartı da haddini bilmektir. Haddim bilmek... Ne kendinizi dev aynasında göreceksiniz. Herkese yukarıdan bakacaksınız, ne de kendinizi aşağıdan göreceksiniz, aşağıdan bakacaksınız.

Türk Töresinin bir şartı da yüksek vazife duygusudur. Vazifeyi her ne pahasına olursa olsun yapmaktır. Diğer bir şart, toplum uğrunda her çeşit fedakârlığı yapmaktır. Millete hizmet yolunda şahsi menfaatlerden, şahsi zevklerden feragattir. Vazgeçmektir. Kişiler kendilerini millet için feda ederler. Türk Milleti'nin büyüklüğü böyle yükselecektir. Onu sizler yaşatacak, sizler yükselteceksiniz. Türk Töresinin en önemli bir gereği de sır saklamaktır. Sır saklamak...

Türkçüler Günü olan 3 Mayıs (1944) büsbütün ayrı bir düşüncenin sonucudur. İç düşman olan, kılık değiştirerek milletin içine giren ve hükümetin gafletinden yararlanan komünizme karşı Türkçü gençlerin bir uyarma yürüyüşüdür.

Türkiye'nin yükselişi ithal fikirle olmaz. Hiç bir yabancı, Türkün menfaatlerini Türk Milletinin kendisi kadar düşünemez.

TÜRKLÜK bedenimiz, İslamiyet ruhumuzdur. Ruhsuz beden ceset olur.

Türkün en önemli vasfı teşkilâtçılığıdır.

Ülkücüler, insanlık âlemi içinde ne uşak olmayı, ne de başkalarını uşak olarak kullanmayı kabul etmeyen şerefli bir bayrağın taşıyıcısıdır.

Ülküsüz insan çamurdan farkı olmayan bir varlıktır.

Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ
Millî birlik duygusunu mütemadiyen ve her türlü vasıta ve tedbirlerle besleyerek geliştirmek millî ülkümüzdür. ATATÜRK
 
"BİR KIZ ÖĞRENCİYİ BAŞINI ÖRTTÜĞÜ İÇİN TAHSİL HAKKINDA MAHRUM ETMEK İSTİKLAL SAVAŞI BAŞLARINDA VE MARAŞ'TA , DÜŞMANLAR TARAFINDAN BAŞÖRTÜSÜ ÇEKİLİP DÜŞÜRÜLDÜĞÜ İÇİN BAŞLAYAN MİLLİ ŞAHLANIŞIN RUHUNA TÜKÜRMEKTİR."
NECİP FAZIL KISAKÜREK
* * *

Zafer ülkü kaynağının çeşmesidir,
Zafer gönüllerin birleşmesidir.
Gönülleri birleşenler, selam sizlere,
Uzaktan dertleşenler, selam sizlere.

Yüzde yüz Türk olduğun gün cihan senindir...
H.Nihal Atsız
Türk çocuğu ecdadını tanıdıkça, daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır. ATATÜRK
 
Deme bana Kayı, Oğuz, İlhanlı,
Türküm; Bu ad her ünvandan üstündür.
Yoktur Azer, Kırgız, Özbek, Kazanlı,
Türk Milleti bir bölünmez bütündür.
Ziya Gökâlp
Başarılarda gururu yenmek, felâketlerde ümitsizliğe karşı gelmek lâzımdır. ATATÜRK
 
Ve tarih bir gün, acz içinde kıvrana kıvrana şehadete susamış bir ülkücüden daha müthiş bir silahın keşfedilemediğini yazmak zorunda kalacaktır...

S.Ahmet Arvasi

BU DAVA ÖZÜDÜR İSLAMİYET'İN
BU DAVA GÜNEŞİ, MAZLUM MİLLETİN,
BU DAVA, HERŞEYDEN, HERŞEYDEN ÇETİN,
BU YOLDA DERT, HÜZÜN, GURBET BİZİMDİR.
S.Ahmet Arvasi

16 yaşında ilk şiirlerden biri olan `Ne Gam`, iyi bir başlangıç

Ne gam, varsın dizlerim koşa koşa yorulsun,
Saadetin, dâvanın, gerçek aşkın peşinde...
Boş hayaller kül olup rüzgârlarda savrulsun,
Yaban gülleri gibi solsun çöl güneşinde.
S.Ahmet Arvasi

Henüz 17 yaşındaki bir delikanlının `Özleyiş` şiiri, ecdadına âşık bir delikanlının eski muhteşem çağlara olan hasretini dile getiriyor:

Tuna neden köpürmüş, Kırım neden inliyor?
Nerde parlayan kılıç, nerde o akıncı ced?
Şimdi Hazar uzaktan feryadımı dinliyor,
Ayrıldı mı Kafkaslar yurdumdan ilelebed?
Kıbrıs`ın ayrılışı derd oldu içimizde,
Barbaros`un sesini kaybettik Akdeniz`de,
Adalar yabancı da, dinmez derleri bizde,
Balkan`ımız vatandan ayrıldı mı nihayet?
S.Ahmet Arvasi
 
SON BİR (1) YILIN TOPLAMI 107160 ziyaretçi kişi burdaydı!
Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir. CÜZ:21 // AHZÂB SÜRESİ: 33 / 23.ÂYET Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol